THE
PRESTIGE (Nolan, 2006)
The Prestige Film Analizi
Fahri Küçükali
1.
Hikaye
19.
yüzyılın sonlarının Viktorya dönemi Londra’sında, iki genç sihirbaz adayı olan
aristokrat kökenli Robert Angier (gerçek ismi: Lord Caldlow) ve işçi sınıfı
kökenli Alfred Borden, Sihirbaz Milton’ın ve mühendisi John Cutter’ın yanında
çırak ve gösterilere yardımcı olarak çalışırken birbirleriyle tanışırlar. Bu
tanışma, hızlı bir şekilde dostluğa evrilir. Bir gün yaptıkları gösteride
Robert Angier’ın karısı Julia McCullough bir kaza sonucu su dolu tankın içinde
boğulur, Robert ve Alfred arasındaki dostluğun bir düşmanlığa dönüşmesinin
tohumları da burada atılır; çünkü Robert, karısına farklı bir düğüm bağlayan Alfred’ı
karısının ölümünden dolayı suçlamaktadır. Daha sonra her ikisi de kendi yolunda
ünlü birer sihirbaz olur; fakat rekabet duygusu ve birbirlerine karşı sahip
oldukları obsesif duygular onları birbirlerinin gösterilerini sabote etme ve
birbirlerine zarar verme yoluna sokar. Alfred, Sarah ile evlenir. Bernard
Fallon adlı bir mühendisle çalışan Alfred’ın yaptığı ‘’Transported Man’’
gösterisini çözemeyen Robert, daha sonra Alfred’ın günlüğüne sahip olur ve bu
günlük onu Nicola Tesla’ya götürür. Bu esnada biliminsanları Nicola Tesla –
Thomas Edison arasındaki -Angier ve Borden arasındaki rekabete benzeyen bir- rekabete de tanık olurken, Robert’ın sonunda
Alfred’i alt edebilecek bir teknolojiye sahip olmasına şahit oluruz. ‘’The Real
Transported Man’’ adını verdiği gösteriyle Londra’daki gösteri dünyasını domine
eden Robert’ın gösterisinin seyircisi bu sefer Alfred’dır; fakat Robert onu
tuzağa düşürür ve kendi ölümünden sorumlu tutulmasını sağlar. Alfred yargılanma
sonucu asılır, son sözleri ‘’abra kadabra’’ olur. Ardından Robert Alfred’ın
ikizi olduğu ortaya çıkan Fallon tarafından vurulur, karakterler geçmişi ve bu
işi yapma sebeplerini konuşurlar. Ardından Fallon, makyajsız haliyle, kızına
kavuşur. Fakat bu uğurda, bu çift kişilik dengesiz yaşam onun intihar eden
karısını, iki parmağını, ikiz kardeşini ve daha birçok şeyi kaybetmesine sebep
olur. Aynı şekilde Angier da karısını, daha sonra sevgilisi olacak Olivia’yı,
ve onlarca klonunu kaybetmiştir. İki sihirbaz arasındaki bu obsesif duygularla
dolu rekabet, çok pahalıya mal olmuştur. Halbuki Angier’ın ölürken söylediği
gibi, asıl görmek istedikleri bu acı dolu dünyada seyircinin bir anlık bile
olsa kandırılması ve gülümsemesidir. Nolan, bu filmde iki sihirbazın öyküsünü
anlatırken aslında sinemanın da bir sihir aracı olduğunu ve kendisinin de bir
sihirbaz olduğunu göstermek istermişçesine filmi kurgulamış ve çekmiştir. Bu
sihir dolu hikayesini obsesif insanların nelere yol açabileceğini ve rekabetin
nerelere kadar varabileceğini göstererek anlatmıştır. Bu noktada Tesla-Edison
arasındaki ‘’rekabeti’’ de çok iyi yorumlayarak seyirciye sunmuştur. Sonuç
olarak, hikaye olarak seyirciyi oldukça şaşırtan ve ‘’kandıran’’, içerdiği
duyguları tam olarak iletebilen üst düzey bir filmle karşı karşıyayız.
Filmin
türü için mistik bir drama/gerilim denilebilinir. Filmde gerçek anlamda bir
‘’narrator’’ yoktur ama film genel olarak birbirlerinin günlüklerini bulan iki
rakip sihirbazın okumalarından/geçmişe gitmelerinden ilerlemektedir. Düz bir
akış bulunmamaktır.
2. Mizansen
2.1. Dekor
Filmin genel
olarak Tesla sahneleri, Tesla’nın son zamanlarını geçirdiği ve önemli deneyler
yaptığı A.B.D.’nin Colorado Eyaleti’nde, bazı Londra sokak sahneleri Londra’da;
diğer sahneler ise A.B.D.’nin California Eyaleti’nin Hollywood Stüdyolarında
çekilmiştir. Dekor, tamamen Viktorya Dönemi karakteristiklerini yansıtacak
şekilde dizayn edilmiştir. Viktorya Dönemi, adını Kraliçe Viktorya’dan alan
(1837-1901), Birleşik Krallık’ın en güçlü zamanlarına denk gelmektedir. Bu
dönemde Sanayi Devrimi gibi gelişmeler günlük yaşamı ve mimariyi de
etkilemiştir. Filmde, -özellikle- İngiltere’de dış mekan çekimleri çok azdır,
bu çekimlerde de dönemin etkileri set dizaynı olarak yansıtılmıştır. Binalar
eski fakat yenilenmiş/yenilenmek üzere gibi durmaktadır, sanki hepsi
restorasyon halindedir; çok iç karartıcı görüntüleri vardır. Mesela Londra’nın
merkezindeki çekimlerde tek bir ağaç dahi görülmemektedir şehirde. Her şey çok
yapay, insan elinden çıkmış durumdadır. Bunu Sanayi Devrimi sonrası binaların
ve dolayısıyla şehirlerin daha çok ‘’fabrikalaşmasına’’ bağlayabiliriz. Binaların
üstünde genellikle posterler bulunmaktadır ve bu posterler Londra’nın o şaaşalı
dönemindeki gösterilerin reklamlarıdır, çoğunda sihirbaz şovlarının ilanları
görülebilir; bu da dönemin altyapısı sağlamak ve seyirciye sunmak için
konulmuştur.
Colorado’daki
dış mekan çekimlerinde de set, gerçekten de Colorado’ya kurulmuştur. Elbette
Colorado’nun 19.yy sonu, 20.yy başları zamanlardaki görüntüsü dekor olarak
planlanmıştır. Angier’ın filmin daha başında Colorado’ya geldiği sahnede
trenden iner ve adeta bir Western filmine özgü bir küçük tren istasyonu ile
karşılaşırız. Şehrin uzaktan görünümünde Colorado tamamen ışıklandırılmalı
olarak dekore edilmiştir (Londra’daki yer yer yetersiz ışıklandırmaya nazaran);
bu da oradaki farklı bir biliminsanının (Nicola Tesla) varlığını vurgular. Yine
Londra’daki dış mekanlar ile karşılaştırınca, Colorado, oldukça küçük bir
kasaba ve doğanın içinde bir yer olarak dekore edilmiştir, bu noktada da
A.B.D.’nin daha İngiltere kadar dünya sahnesinde büyük bir aktör olamadığını
çıkartabiliriz. Tesla’nın evi ise, kendi içine kapanık bir biliminsanı için
biçilmiş kaftandır. Issız ve sisli bir ormanın içindeki evinde kendi
deneylerini ve araştırmalarını sürdürmektedir.
Filmin
iç mekanları ise çoğunlukla sahne ve sahne arkası dekorlarından oluşmaktadır.
Londra’daki gösteri mekanlarının çoğu aslında Los Angeles’deki eski gösteri
mekanlarıdır. Sadece o dönemin şartları ve Londra’daki trendler düşünülerek
tekrardan dekore edilmiştir. Genelde ünlü sihirbazların şovlarının olduğu
gösteri mekanları Viktoryan dönemin özelliklerini yansıtır: büyük salonlar,
büyük perdeler, soluk renkli bir dekorasyon. Sahne arkası ise her türlü
sihirbazlık aletlerinin olduğu şekilde dekore edilmiştir. Sihirbazlar
kariyerlerinde ilerledikçe gösteri yaptıkları mekanlar da büyür, daha
gösterişli hale gelir dekorasyonları. Borden’ın kariyerine başladığı yer ise,
özellikle işçi sınıfına özel küçük bir salon olarak dekore edilmiştir; burada
Borden’ın işçi sınıfı kökenli bir karakter olmasının vurgusu yapılmaktadır.
Karısıyla da burada tanışacaktır. Neredeyse sıfırdan başlayarak kariyerinde
yükselecek, egosu ve problemleri de bununla doğru orantıda yükselecektir. Daha
sonra abartılı süslü restoraunt dekorasyonları da bu dönemin burjuva sınıfının
nasıl yaşadığını gösterir şekilde dizayn edilmiştir. Tesla’nın evinin iç mekanı
ise kocaman bir atölyeden ibarettir. Tesla’nın kendi ‘’ilginç’’ deneylerini
gerçekleştirmek için çok uygun bir mekandır.
2.2. Aksesuar
Film
karakterlerinin etkileşime girdiği aksesuarlar arasında kırmızı lastik top en
ön plana çıkan aksesuar olarak durmaktadır. Lastik top, ilk olarak Borden’ın
ilk büyük numarası ‘’Transported Man’’de kullanılmıştır, Borden burada topu
yere sektirir yavaşça ve kapıyı kapatır, diğer kapıdan tekrar belirir ve topu
tekrar yakalar diğer ikizi sayesinde. Daha sonra kızı onu hapishanede ziyarete
geldiği zaman bu top ile küçük bir numara yaparak kızını kandırır, her şeyin
yoluna gireceğini söyler. Bu olay filmdeki birçok ‘’foreshadowing’’
elementinden de biridir, çünkü gerçekten de filmin sonundaki o ‘’mutlu’’ anda
baba Borden kızına kavuşur ve tekrar kırmızı lastik topu gösterir. Aynı zamanda
yine filmin sonunda abrakadabra der ve muhteşem bir kurguyla sahne Angier’ın
üzerine gelen aynı kırmızı lastik top ile bağlanır ve Angier vurulur. Bu
aksesuar kullanımı ve kurgu, filmin kendi ‘’prestij’’ aşamasının duygu
yoğunluğunu en üst seviye çıkartan bir faktör olur. Gerçekten de belki de
Borden, aynı kırmızı lastik topu kullanarak bir yerden bir yere ‘’transport’’
olmuştur.
Filmdeki
diğer önemli aksesuarlardan biri de kuş ve kuş kafesi denilebilir. Gerek filmin
hemen başında, gerek filmin ortalarında birçok gösteride basit bir gösteri
olarak kuş yoketme ve tekrardan ortaya çıkarma numarası kullanılır. Genelde
kullanılan kuş kafesi arasında kuş ezilir ve ölür, yerine başka bir kuş
gösterilir (öbürüne kopyası kadar benzeyen bir kuş) ve gösterinin ‘’prestij’’
kısmı tamamlanır. Angier daha sonra kuşu öldürmeden bu numarayı geliştirmeyi
başarsa da, daha sonra Borden bu gösteriyi sabotaj edecektir. Burada kuş ve kuş
kafesinin aksesuar olarak kullanımı inanılmaz önemlidir çünkü tam olarak bunlar
Angier’ın filmin ilerleyen kısımlarında Tesla’nın makinesi sayesinde kendini
kopyalaması ve ‘’feda etmesi’’nin sembolik bir göstergesidir. Angier, kendi
hırsında ve fedakarlığında artık o kuşa dönüşmüştür, sihire yenilmiş, sihirin
bir aksesuarına dönüşmüştür.
Filmde
sıkça kullanılan diğer önemli bir aksesuar ise şapkalardır. 19. yüzyılda
özellikle bir moda haline gelen, modern zamanların simgesi melon şapka ve
onların variantı silindir sihirbaz şapkası filmde sıkça görülmektedir.
Özellikle silindir sihirbaz şapkası filmde karakterlerin etkileştiği bir
aksesuar haline dönüşür: filmin hemen başında ilk sahnesinde yine bir
foreshadowing elementi kullanılarak ıssız ve sisli bir ormanlıkta onlarca
silindir sihirbaz şapkası gösterilmiştir. Bunlar Tesla’nın deneyinin sonuçları
ve bizzat Angier’ın kendi şapkasıdır. Öte yandan; Angier ve Borden,
amatörlükten profesyonel sihirbazlığa adım atalarken artık bir prestij simgesi
olarak bu silindir şapkaları giymeye başlarlar.
Aynı şapka, Angier’ın önemli bir gösterisinde de temel aksesuar olarak
kullanılmaktadır.
Filmdeki
bir diğer ana aksesuar ise, Borden ve Angier’ın günlükleridir. Aslında bu
günlükleri karakterler birbirlerine kendi rızaları ile vermişlerdir
diyebiliriz. Ve bu günlükler üzerinden film flashbackler ile geçmişe döner ve
ilerler. Günlükler filmde çok önemlidir çünkü Angier’ı Tesla’ya götüren de
(aslında Borden’ın bi tuzağı olarak) bu günlüklerden biridir; ayrıca
karakterlerin birbirlerini daha iyi anlamasını, aslında ikisinin de benzer
karakterlerde olduklarını gösteren unsurlardır bu günlükler. İkisi de
hırslarının ve ideallere ulaşmanın obsesifliğine esir olmuş insanlardır.
Filmde
kullanılan iplere de temel olarak iki yerde aksesuar olarak rastlıyoruz: daha güçlü
bir düğüm atıp Angier’ın karısının ölümüne sebep olan Borden, çift-kişilik
idare ettiği hayatının getirdiği zorluklar sonucu bunalıma giren kendi karısı
Sarah’ın ölümü de aynı tarzdaki iplerden olmuştur. Sarah, bu ipleri kullanarak
kendini asmış ve intihar etmiştir. Bu sembolik kullanım, aynı şekilde her iki
karakterin de ölümünün görünüşte Borden’ın kaynaklandığını, fakat Borden’ın bu
ölümleri istemediğini göstermektedir.
2.3. Kostüm ve Makyaj
Filmde
kostümler yine Viktoryan dönemi temel karakteristiklerini taşır. Neredeyse her
erkek bir melon şapka ile gezmektedir, gösterilerde bile şapkalarını
çıkarmazlar. Zengin bir burjuva/aristokrat aileden gelen Angier’ın giyimi, işçi
sınıfından gelen Borden’dan her zaman daha gösterişli ve pahalıdır. Angier daha
şık kıyafetler giyerken, özellikle kariyerlerinin başında Borden gösterişsiz,
eski kıyafetler giymektedir. Borden’ın
karısı Sarah da yine işçi sınıfından gelmektedir ve filmin ilerleyen
dakikalarında zenginleşseler bile, sade giyimini terk etmemiştir. Öte yandan
Olivia, filmde her iki erkeği de etkileyen ve bir şov-kızı karakter olarak ön
planda olduğundan genellikle daha gösterişli ve açık kostümler giyinmektedir.
Filmde
makyaj çok önemli bir unsur olarak ön plana çıkmaktadır çünkü filmde öyle bir
makyaj kullanılmıştır ki, çoğu insan Borden’ın aslında bir tek yumurta ikizi
olduğunu anlayamaz. Alfred Borden ve Fallon aslında Christian Bale tarafından
oynanmıştır fakat Fallon’un makyajı tam anlamıyla kusursuzdur, Bale bambaşka
bir insana dönüşmüştür. Değişik bir sakal tarzı ve bıyık, ve sarıya çalan uzun
saçlar Fallon için kullanılmıştır. Ayrıca yapılan makyaj, onu daha şişman
göstermektedir. Bunun dışında kadın karakterlerin makyajları oldukça sadedir,
özellikle Sarah her zaman sade bir makyajla karşımıza çıkar. Olivia ise,
özellikle gösteri zamanları doğal olarak aşırı makyajlı olarak gözükmektedir,
gösteri sırasında daha fazla dikkat dağıtmak ve kadınlığını vurgulatmak için.
2.4. Oyunculuk
Filmde
genel olarak bilinen, kendini ispatlamış film yıldızları oynamakta. Hugh
Jackman (Robert Angier), Christian Bale (Alfred Borden), Michael Caine (Cutter)
ve Scarlett Johansson (Olivia)’ı bunlar arasında sayabiliriz. Yönetmen Christopher
Nolan’ın daha önce The Batman Begins’de Michael Caine ve Christian Bale ile
beraber çalışması şüphesiz bu film için bir artı. Çünkü yönetmen ve oyuncu
birbirlerini ne kadar iyi tanır ve anlarsa, sonuç o kadar iyi olacaktır
denilebilir. Michael Caine gibi usta bir oyuncu, Cutter rolünün hakkını tam
anlamıyla vermiş; aslında olaylara üçüncü bir gözle bakan bir hakem, bir mentor
gibi Cutter karakteri, Angier’la olan işbirliği daha sonra Angier’ın gerçek
yüzünü görmesiyle beraber Borden’a kaymakta. Tüm bu duyguları çok iyi yansıtmış
denilebilir. Christian Bale ise Borden ve Fallon karakterlerinin her ikisini de
–şahsi fikrim- harika oynamış filmde. Çünkü farklı karakterlere sahip ikiz
kardeşleri aynı filmde oynamak, hiç de kolay olmasa gerek. Sarah’ı seven Borden
daha sakin ve mütevazı iken, Olivia’yı seven Borden ise her zaman daha
heyecanlı ve atak, biraz da kendini beğenmiş. Bu olguların her ikisini de Bale
çok başarılı bir şekilde aktarmış perdenin ötesine. Hugh Jackman’ın performansı
ise yer yer çok iyi, yer yer normal seviyede.
Dramatik anlarda daha inandırıcı bir performans gösterebilirdi diye
düşünüyorum.
Yönetmen
Nolan filmde bu starları ön plana çıkartırken, arkaplanda diğer oyuncular da
çok başarılı iş çıkarmış. Nicola Tesla rolündeki ünlü müzisyen David Bowie,
gerçekten çok ilgi çekici. Aksi karakteri ve tarzı ile ünlü müzisyenin Nicola
Tesla gibi daha ‘’düz’’ fakat dahi bir adamı oynayabilmesi çoğu kişi tarafından
güven oyu alamayabilirdi; fakat Bowie gerçekten çok iyi bir şekilde hayat
vermekte Tesla’ya. Kullandığı abartısız mimikler ve sakin haliyle bir hayli
mistik bir hava katmış Bowie, bu da Tesla’yı tanımlamak için uygun bir kelime
olacaktır gerçek hayatta da. Tesla’nın yardımcısı rolündeki Andy Serkis de bu
küçük rolünün hakkını veriyor. Borden’ın karısı Sarah da iyi bir performans
sergilemekte. Özellikle Borden’ın çift-kişiliği sebebiyle değişen davranışları
karşısında Sarah, gittikçe psikolojik olarak çöküşe giriyor. Bu gel-gitlerin
üstesinden çok iyi gelmiş oyuncu Rebecca Hall. Verdiği tepkiler, mimikleri çok
başarılı ve inandırıcı. İntihara giden yolda verdiği sinyalleri seyirciye çok
iyi aktarmakta.
2.5. Aydınlatma
Filmin yönetmeni Nolan, genel olarak
filmlerinde yapay ışıklandırma kullanmaktan pek hoşlanmayan bir yönetmen olarak
tanınır. Bu geleneği The Prestige filmindede deneyimliyoruz. Filmin büyük bir
kısmında doğal ışık kaynakları aydınlatma için kullanılmıştır.
Filmin başında duruşma sahnesinde
yan aydınlatmanın örnekleri görülebilir ki yan aydınlatma net duygunun olmadığı
anlar için idealdir, tıpkı bu sahne gibi. Filmin geri kalan kısmında da yan
aydınlatma önemli yer kaplar, bu da ışık kaynağı olarak doğal kaynakları kullanmanın
sonuçlarıdır. ‘’Low Key’’ ışıklandırma tekniği filmde temel aydınlatma
unsurlarındandır, neredeyse tüm film boyunca karakterlerin bir tarafının
karanlık, bir tarafının aydınlık olduğunu görürüz aydınlatma açısından. Bu low
key aydınlatmanın gereğidir ve filmdeki neredeyse tüm karakterlerin ‘’gri’’
tonda karakterler olduğunu belirtiyor olarak yorumlanabilir. Ayrıca bu
teknikler filmin gizemli havasına olumlu yönden katkı yapmaktadır.
Sahne
gösterileri sırasında da genellikle ön aydınlatma kullanılmıştır, bu aydınlatma
ile sahnedeki sihirbaz net bir şekilde öne çıkarılmıştır (gösterinin ve
sihirbazlığın doğası gereği). Scarlett Johansson’ın canlandırdığı Olivia
karakterinin bulunduğu sahnelerde de ön aydınlatma görülmektedir, bunun da
sebebi Olivia’nın estetik olarak yüzünü ve gözlerini görebilmek (tıpkı
bunlardan etkilenen Borden ve Angier gibi) ve bunların vurgulanmasıdır.
3. Sinematografi
Nolan,
görüntü yönetmeni olarak neredeyse tüm filmlerinde beraber çalıştığı Wally
Pfister ile The Prestige için yine bir araya gelmiştir. Pfister’in
sinematografisi 2007 Oscar adaylığı ile taçlanmıştır.
3.1 İmaj Genel Renk ve Kontrast
Film genel olarak yüksek bir görüntü
kalitesine sahip. Filmde pek bir ‘’grain’’e rastlanmıyor, olabildiğince net bir
imaj var. Bu da filmin görüntülerini olabildiğince realistik ve profesyonel
yapmış. Zaten Nolan’ın diğer filmlerinden de realistik bir tarza sahip olduğu
bilinmektedir (ileri/alternatif teknolojiye bağlı, ‘’hayale’’ kaçabilecek
unsurlar içerse bile oldukça realist filmlerdir). Dijital kameraların ISO
ayarları da düşük tutulmuş gözükmekte. Bu da filme daha karanlık bir hava
katmış, yönetmenin de isteyebileceği gibi.
Aynı doğrultuda, filmindeki renk
kontrastı da yüksek tutulmuş denilebilir. Böylece filmin gerçeklik duygusu
aktarılmış ve aynı zamanda karakterlerin düşüşleri-yükselişlerindeki
sihirbazlık gösterilerindeki renk farklılıkları ve karşıtlıkları daha da vurgulanabilinmiş.
Filmin imajındaki temel renk ise
mavi ve mavinin tonlarıdır. Filmdeki çoğu sahne mavinin ve tonlarının
dominasyonları şeklinde geçmektedir. Filmin afişinde dahi mavinin bu ‘’donuk’’
tonu kullanılmıştır. Mavinin tonlarının bu egemenliği sadece bazı karanlık
sahnelerde karakterlerin yüzüne sarı ışığın vurmasıyla az da olsa
kaybolmaktadır (örneğin, filmin sonundaki yüzleşme sahnesindeki gibi). Bunların
dışında mavinin üstünlüğü bulunmaktadır. Bunun sebeplerini arayacak olursak,
mavinin sahne ışığını ve filmde önemli bi yer kaplayan Tesla’nın mavi elektrik
saçan icadını temel aldığını görebiliriz. Filmdeki mavi tonu, bunları sembolize
etmiş olabilir; aynı zamanda filme yine gerçekçi ve ‘’ciddi’’ bir hava
katmaktadır. Ayrıca özellikle Nolan ve Pfister’in beraber çalıştığı Inception
ve Dark Knight serisi (Batman Begins haricinde) gibi filmlerde de mavi
renklerin dominasyonu çok kolay olarak farkedilmektedir, bu renk kullanımı
yönetmenlerin bir imzası haline gelmiştir.
3.2 Kamera Hareketleri
Filmde kamera hareketleri kısıtlı
olarak kullanılmıştır. Bu sayede ‘’self-conscious’’ etkilerden uzak
durulmuştur. Nolan, filmlerinin her bir karesinin pür dikkat izlenilmesini ve
seyirciyi anlattığı hikayeye inandırmayı istemektedir. Filmde slow motion, flow
motion, POV gibi kamera hareketlerinden de uzak durulmuş. Tüm bunlar filmin
gerçekçi çizgisine uymaktadır.
Filmde özellikle dış mekanlarda
karakterleri takip ederken, kayan bir kamera kullanılmış. İç mekanlarda da,
özellikle gösteri sahnelerinin başında karakterlerimizin mekanda izleyici
olarak bulunduğunu gösterirken yine bu kayma tekniği kullanılıyor, uzaktan
sahneyi çekerken de yatay bir kayma var. Angier’ın Colorado’yu ilk defa gördüğü
sahnede ise yukarıya doğru kamera kaydırılmış, böylece şehrin uzaktan
manzarasını Angier ile beraber aynı anda deneyimliyoruz.
Tesla’nın ampullerinin toplu şekilde
aydınlandığı sahnede, Alley yerden bir ampülü alıp Angier’a gösterirken
kameranın hareket seçimi burada ‘’tilt-up’’ olmuştur. Böylece yerdeki ampüle
odaklandıktan sonra Alley’in yüzündeki gurur ifadesine direk bir geçiş
yapılıyor. Borden’ın karısına sürpriz yaptığı sahnede, ailesine bir anahtar
gösteriyor ve bunun hemen karşılarındaki evin anahtarı olduğunu belirtiyor; bu
sahnede de tilt-up kullanımı var, evin kapısı aşağıdan yukarıya doğru yavaşça
çekiliyor ve bu noktada -yönetmenin de istediği gibi- evin değeri ve büyüklüğü
vurgulanıyor. İşçi sınıfı kökenli Borden’ın artık kazandığı parayla bu tarz bi
evi alabileceği gerçeği ile tanışıyoruz. Angier’ın kapıyı açıp aşağıya düştüğü
gösteride ise bu aşağı düşmenin hemen öncesinde yerdeki gizli kapağın açılışı
tilt-down kamera hareketiyle gösterilmiş; Angier’ın diğer gösterisinde de
kendini su tankına hapsedişi de tilt-down olarak deneyimliyoruz. Aynı hızlı geçişi
Borden’ın idam sahnesinde de görebiliyoruz, kamera tilt-down hareketiyle
aşağıya çok hızlı bir şekilde iniyor ve kurguda ikinci çekime geçiliyor. Aynı
tarzda çekilen bu sahnelerin karakterlerin ortak kaderini, yani ölümü
simgelediği söylenebilir.
Filmde ‘’pan’’ hareket tekniği ise
çok daha az tercih edilmiş. Bunlardan birini Tesla’nın evinin yandığı sahnede
deneyimliyebiliyoruz. Angier evin yandığını farkettiği anda kamera pan
hareketiyle sağa dönüyor ve biz de evin yandığını görüyoruz. Bunun dışında, Angier’ın
dublörünün provası sahnesinde Angier’ın dublörü Angier’ın emsalsiz olmadığını
vurguladığı anda kamera her iki karakterin etrafında yuvarlaklar çiziyor.
Burada tıpkı Angier gibi izleyici de dublörü analiz ediyor, onun kendi yerine
geçip/geçemeyeceğini süzerken bu duygu kamera hareketiyle de seyirciye
aktarılıyor.
Filmdeki önemli bir diğer kamera
hareketi ise, karakterlerin yüzüne yapılan ‘’zoom in’’ hareketidir. Özellikle
Angier ve Borden birbirlerinin günlüklerini okurken kamera çok yavaş bir şekilde
sahnenin zirve (climax) anına kadar yüzlerine doğru yaklaşmaktadır (bu noktada
karakterler özellikle bir farkındalık yaşamakta ve düşüncelerini
yoğunlaştırmaktadır). Bu yavaşlık, zirve anını daha da estetikleştirmektedir
aynı zamanda self-conscious etkisi de olabildiğince azdır. Aynı kamera
hareketini ikilinin filmin sonunda yaptığı hesaplaşmada da görürüz; kamera çok
yavaş bir şekilde sahnenin sonuna kadar zoom in yapmaktadır. Konuşma
ilerledikçe bu sayede karakterlerin yüz ifadelerine daha çok odaklanır seyirci.
Filmde kamera hareketleri genelde
kısıtlı kullanılsa da, ikili konuşmaların olduğu sahnelerde kamera milimetrik
hareketlerle sağa, sola, yukarıya ve aşağıya oynamaktadır düzensizce. Öyle ki,
bu hareketler dikkatle izlenilmedikçe anlaşılmaz. Nolan’ın bu filmi daha hızlı
çekebilmek için genellikle el kameraları tercih ettiği bilinmektedir, sebebi bu
olabilir. Bu hareketlerin, kamera hareketlerinin kısıtlı olarak kullanıldığı bu
filme biraz daha dinamiklik kattığı yorumu da yapılabilir. Konuşmanın
tansiyonuna göre bu kamera hareketleri daha da şiddetlenebilir; Borden’ın
kardeşine kızdığı sahne ve Borden’ın Angier’ın arkasından hapishanede bağırdığı
sahne örnek olarak verilebilir.
3.3
Plan Ölçekleri
Filmde daha çok dar açılar tercih
edilmektedir. Özellikle karakterlerin birbirleri arasındaki konuşmaları
sırasında veya karakterlerin tepkiler aktarılacağı zaman tercih dar açı
olmaktadır. Bu sayede karakterlerinin yüzlerindeki tüm ayrıntılar
seçilebilmektedir, bu da gerçekçi iddiasında olan bir film için önemli bir
noktadır. Bunun dışında, özellikle gösteri sahnelerinde sık sık geniş açı
kamera kullanımı vardır. Bu sayede izleyiciler genellenmiştir, hepsinin
kafalarının boyları ve görünüşleri hemen hemen aynıdır; seyircinin dikkati de
sahneye çekilmektedir. Aynı zamanda, Angier’ın Colorado’ya uzaktan baktığı
sahnedeki gibi veya Tesla’nın evinin uzaktan görünümü gibi çoğu aşırı-uzak/uzak
çekimlerde de geniş açı kullanımı vardır, görüntüde bozukluk olmadan şehir/ev
ayrıntıları görülmektedir bu sayede.
Kadraj tercihlerinde ise genellikle
yakın planlar tercih edilmiştir, böylece karakterlerin duyguları/tepkileri en
iyi şekilde yansıtılabilmiştir. Bazı günlük sahnelerinde ve gazete ilanı
sahnelerinde ise detay plan kullanılmıştır, günlükte/ilanda yazılanın
vurgulanması amaçlanmıştır. Özellikle gösteri sahnelerinde de genel çekim
kullanımı vardır mekanı tanıtma amaçlı. Colorado’nun ve Tesla’nın evinin
uzaktan görünümü, gösterilerdeki bazı çekimler de uzak çekime örnek olabilir.
Filmde bol miktarda ikili çekim
planı (Amerikan) da bulunmaktadır, karakterlerin arasındaki
diyaloglara/tepkilere/hareketlere bağlı bir film için elzem bir tekniktir
(tıpkı tanıtımında denildiği gibi, ‘’Are you watching closely?’’). Omuz üstü
çekim planı da bu doğrultuda kullanılmaktadır. Yine aynı amaçla bu sahnelerde
konuşan karaktere fokuslama yapılmaktadır (özellikle omuz üstü çekimlerde,
arkası dönük karakter flu kalmaktadır) ve arkaplan genellikle tamamen flu
bırakılır.
Angier’ın ‘’The Real Transported
Man’’ gösterisinin prestij kısmında klonunun tekrar yukarıda belirdiği anda alt
açı kullanımı vardır, bu da Angier’ı olduğundan daha uzun ve heybetli
göstermektedir; şovun amacıyla tamamen örtüşmektedir.
4. Kurgu
Filmin
kurgusundan sorumlu olan Lee Smith, daha önce The Dark Knight Serisi, Inception
gibi filmlerde de yönetmen Nolan ile çalışmış bir kurgucudur.
4.1 Geçişler
Filmdeki
geçişlerin neredeyse tamamı kesmelerden ibaret. Gerçekçi tarzda olan bir
yönetmen olan Nolan’dan da beklenen de bu olmalıdır. Filmde sadece bir yerde
eriyerek geçme kullanılmıştır, o da filmin en son sahnesinde Tesla’nın evinin
bulunduğu ormandaki melon şapkaların gösterilmesinde kullanılmıştır. Önce
şapkalara erime olur, sonra tekrar geri dönüş de erime ile yapılır ve filmin
son sahnesi gösterilir: su tankında bulunan bir Angier klonu. Böylesine realist
ve karanlık bir filmde eriyerek geçişler absürd olabilirdi, Nolan da bu sebeple
belki de sadece en son sahnede, filmin de giriş sahnesi olan, Angier’ın
kopyalarıyla aynı anlamda olan melon şapka topluluğunu göstermek için kullanmış
eriyerek geçişleri; bu da sahneye daha ‘’dramatik’’ bir hava katmış.
Filmde
ayrıca normalde pek kullanılmayan ‘’renge düşme’’ tekniği kullanılmıştır; bu
kullanımın da hemen filmin başında olması dikkat çekicidir. Filmin başında,
şapkalı sahneden sonra filmin mottosu olan ‘’Are you watching closely?’’
denmektedir ve siyaha düşülmektedir. Birkaç saniyelik siyah renk gösteriminden
sonra Cutter’ın küçük gösterisi ve anlatısı başlamaktadır. Bunun anlamı,
seyircinin soruya yoğunlaşmasını sağlamak ve daha dikkatli izlemeye davettir;
zira filmin de derdi tam olarak budur. Nolan, filmi öyle kurgulamıştır ki
izleyici her an merak içinde kalacaktır. Daha sonra Zamansal Sıralama bölümünde
de bahsedileceği gibi, Nolan’ın kurgusu da bir sihirbazlık örneğidir.
Daha
önce denildiği gibi, film tamamen kesmelerden oluşmaktadır. Bu kesmelerin
keskinliği ise sahneye göre değişmektedir. Genelde çok sık kesmeler vardır
filmde, bu kesmeler kameranın genel olarak aktif olmaması faktörünü nötralize
etmektedir. Karakterler arasındaki kesmeler genellikle her konuşan kişinin
sözüne başladığı anda gerçekleşmemektedir, karakter konuşmasını bitirir, kamera
biraz daha onda bekler, bu sırada öbür karakter konuşmaya başlamıştır ve birkaç
saniye içinde konuşmakta olan karaktere kamera geçer. Konuşma sırasında ise
tekrar diğer karaktere ara bir geçiş olabilir. L-cut adı verilen bu teknik sık
olarak kullanılmıştır özellikle omuz üstü planı ile çekilen sahnelerde.
4.2 Zaman Sıralama
Filmin
zaman sıralaması, bir başka Nolan filmi Memento kadar devrim yaratacak tarzda
olmasa da, oldukça özgün olarak kurgulanmıştır. Nolan’ın filmlerinde en çok
dikkat ettiği unsurlardan biri de hep zaman akışı olmuştur. Daha filmin başında
da denildiği gibi, tüm sihirbazlık gösterileri üç kısımdan oluşmaktadır: vaat,
dönemeç ve prestij. Aynı şekilde Nolan filmini de bu şekilde kurgulamıştır
sinemanın bir sihir olduğunu anlatmak istercesine. Filmin hemen başında vaat
olarak bize ‘’normal’’liği gösterir, daha sonra dönemeç ile sıradışı bir
noktaya getirir filmi, ve en sonunda prestij kısmıyla bağlamayı yapar.
Filmde birden fazla zaman akışı vardır ve
bunlar düzensiz olarak seyirciye sunulmaktadır. Filmin bu açıdan oldukça
karışık bir kurgusu vardır. Borden’ın Angier’in ölümüne tanık olduğu an ve
duruşma ile başlayan film, Borden’ın eline geçen Angier’ın günlüğü okumasıyla
‘’flashback’’ olarak geriye dönüş yapar. Daha sonra Angier’ın Borden’ın
günlüğünü okumasına tanık olunmaktadır ve yine bir flashback yaşanır flashback
içinde ve daha eski tarihlere, aralarındaki ‘’dostluğun’’ başlarına dönüş
yapılır. Daha sonra tekrar karakterler kendi normal zaman akışına döner. Bu
şekilde film, sonlara doğru aynı zaman dilimine doğru evrilir ve Angier’ın
boğulduğu (ve filmin başında gösterilen) sahneye tekrar geldiği anda, tek zaman
diliminde devam eder. Fakat karakterler aralarında konuşurken kurguda tekrar
kısa flashbackler olmaktadır, özellikle Borden’ın ve Angier’ın birbirlerine
büyük sırlarını anlattığı son hesaplaşmada bu kısa flashbackler oldukça fazla
kullanılmıştır.
4.3 Ritm
Filmde
Nolan müzik eşliğindeki ritmik ilerleme gibi olabildiğince ‘’self-conscious’’
unsurlar tercih etmekten olabildiğince kaçınmıştır. Burada yine filmin
gerçekçiliği esas alınmaktadır. Filmde tekrar ederek ilerleyen sekanslar olarak
üst üste yapılan sihirbaz gösterileri örnek olarak gösterilebilir. Bunlarda
genel olarak ilk deneme başarılı, sonraki ise rakip sihirbaz tarafından müdahale
edilerek başarısız olmaktadır. Filmde böyle bir tekrar saptanabilir.
Filmdeki
bir diğer ritm unsuru da aşırı hızlı kesmelerin tekrarı sonucunda oluşan bir
ritmdir. Filmdeki en keskin kesmeler ise karakterlerin günlükleri okuduktan
sonraki sekanslara geçişler sırasında yaşanmaktadır. Ayrıca Borden’ın idam
sırasında ve Angier’ın gösteri sırasında düşmelerinde ise tilt-down sonrası
aşırı hızlı kesilerek başka bir imaj verilmiştir, bu da olayı daha hızlı ve
‘’keskin’’ olarak algılanmasını sağlamıştır. Özellikle Borden’ın idam
sahnesinde Borden abrakadabra der ve iki kesme ile kırmızı topun Angier’a doğru
yuvarlanmasına geçiş yaparız. Filmin anlatımını en güçlendiren kurgulardan biri
de buradadır. Bu hızlı kesim tekniği Sarah’ın intiharı sırasında da kullanılmıştır
ve bu kesinlikle tesadüf değildir, her üç karakterin de ortak kaderi olan ölüme
vurgu yapılmaktadır bu kurgu ile.
5. Ses
Yönetmen
Nolan filmin sesi için daha önceden The Dark Knight serisinde ve Inception’da
beraber çalıştığı, bu filmlerden iki Oscar ödülü alan Richard King ile
çalışmıştır.
5.1 Konuşma
Sesin
diğer tüm unsurları post-prodüksiyonda tekrardan yaratılabilir/eklenebilir
fakat konuşmalar ve oyuncunun sesleri tekrardan üretilemez. Bu sesler oyun
dahilindedir. Bu nedenle bu sesleri temiz bir şekilde ve oyuncunun
performansıyla alabilmek önemlidir. The Prestige filminde de bunun başarıyla
yapıldığını görebiliyoruz.
Filmin
hemen başındaki bir sihirbazlık numarasının bölümlerini sekans, Cutter’ın
sesinden seyirciyi filme hazırlamaktadır. Cutter rolündeki Michael Caine
halihazırda ses tonunu en iyi kullanan aktörlerden biri olarak sayılmaktadır ve
sesi gerçekten etkileyicidir. Hemen filmin başında bu tok sesin anlatıcılığı
üstlenmesi etkileyicidir. Filmin ilerleyen anlarında da kullandığı ses tonuyla
karakterinin ‘’mentor’’ özelliklerini tamamen yansıtmıştır.
Sırp
kökenli ünlü bilimadamı Nicola Tesla’yı başarıyla canlandıran David Bowie aynı
zamanda kullandığı ses tonu ve aksanıyla da başarılıdır filmde. Tesla’nın
Balkan/Sırp aksanını çok iyi şekilde yansıtmıştır.
Bunun
dışında Borden’ı canlandıran Christian Bale’in ses kullanımı da oldukça
başarılıdır. Vurgulu konuşma tonu kendisinin heyecanlı, korkusuz, kaybedecek
pek bir şeyi olmayan işçi sınıfı kökenli karakterine uymaktadır. Öte yandan
daha elit bir tabakadan gelen Angier ise daha alaycı bir ses tonuna sahiptir
genel olarak.
Filmdeki
bir diğer başarılı ses performansı veren oyuncu ise Sarah rolündeki Rebecca Hall’dur.
Özellikle filmin ilerleyen bölümlerinde yaşayacağı ruh hali ve psikolojisinin
bozulmasını çok iyi betimleyecektir kullandığı ses tonuyla, duraklayarak
konuşmasıyla ve performansıyla.
5.2 Efekt
Filmdeki
ses efektleri kullanımı da genel olarak iyi seviyededir. Gerçekçilik takıntısı
olan Nolan için elbette gerçekliği sağlayacak ses efektlerinin de önemli bir
yeri olacaktır. Filmin hemen başında Angier’ın gösterine sızmaya çalışan Borden
güvenlik tarafından durdulur ve buradaki o ‘’müdahale’’ sesi oldukça
gerçekçidir. Tesla’nın makinesinden çıkan elektriklerin sesi de başarılı bir
şekilde oluşturulmuş. Bunların dışında at arabası sesi, kafes kapatma sesi,
silah sesleri ve kuş sesleri oldukça profesyonel hazırlanmıştır.
Filmdeki
mekanların olağan ses tasarımları da başarılıdır. Örnek olarak Borden hapishane
atölyesinde çalışırken arkaplandaki çalışma sesleri verilebilir. Borden’ın
Angier’la dışarıda buluştuğu andaki yağmurun sesi gerçekçi bir şekilde
aktarılmıştır.
Bunların
dışında, filmde bazı ‘’diagetic’’ sesler de vardır. Örneğin Angier’ın gösterisi
sırasında bir trampet çalmaktadır kısa olarak. ‘’Off screen’’ olan bu ses
karakterler ve seyirci tarafından duyulmaktadır, bu da onu diagetic bir ses
yapmaktadır.
5.3 Müzik
Nolan
filmin müzikleri için David Julyan ile çalışmıştır. Nolan-Julyan işbirliği
yönetmenin Memento ve Insomnia gibi ilk dönem filmlerinde de bulunmaktadır.
Fakat Nolan daha sonra The Dark Knight ve Insomnia gibi daha ‘’epik’’ ve daha
büyük yapımlar için daha farklı tarzdaki müzisyenlerle çalışmıştır.
Film
müziklerinin yapımında ve David Julyan’ın bestelerinin icrasında bir orkestra
çalışmış. Film müziği klasik müziktir ve orjinal olarak sadece bu film için
bestelenmiş müzikten oluşmaktadır. Filmin genel karakterine tam olarak
uymaktadır. Soundtrack albümü de çıkmıştır ve albüm; vaat, dönüş ve prestij
olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır tıpkı filmdeki anlatıya göre.
Filmin
müziği yapı olarak epik tarzda değildir ve genellikle sahnenin gereği olan
gerilim, gizem veya üzüntülü bir anı betimlemek için bestelenmiştir. Çok ön
planda değildir ve aşırı sıklıkla kullanılmamıştır. Bu faktör de filmi daha
gerçekçi bir noktaya itmektedir denilebilir.
Orjinal
film müziği dışında, film bitince jenerikte Radiohead’in solisti Thom Yorke’un
Analyse adlı parçası çalınmaktadır. Bu parça film için bestelenmemiştir,
Yorke’un 2006 çıkışlı albümünden bir parçadır fakat filmin jenerik kısmında
kullanılmıştır. Filmin çarpıcı sonu, yani prestij kısmının hemen ardından
çalmaya başlar ve her ne kadar filmin genel yapısıyla ilgisi olmasa da, jenerik
için seçilebilecek ne güzel parçalardan biridir. Özellikle The Prestige gibi
bir film için çok uygun bir seçim olmuştur, şarkının sözlerinden de filme
refere edilebilecek bazı bölümler seçilebilir, tıpkı şarkının adı ‘’Analyse’’
gibi.