11 Ocak 2014 Cumartesi

The Prestige Analizi




THE PRESTIGE (Nolan, 2006)


The Prestige Film Analizi
Fahri Küçükali
            1. Hikaye
19. yüzyılın sonlarının Viktorya dönemi Londra’sında, iki genç sihirbaz adayı olan aristokrat kökenli Robert Angier (gerçek ismi: Lord Caldlow) ve işçi sınıfı kökenli Alfred Borden, Sihirbaz Milton’ın ve mühendisi John Cutter’ın yanında çırak ve gösterilere yardımcı olarak çalışırken birbirleriyle tanışırlar. Bu tanışma, hızlı bir şekilde dostluğa evrilir. Bir gün yaptıkları gösteride Robert Angier’ın karısı Julia McCullough bir kaza sonucu su dolu tankın içinde boğulur, Robert ve Alfred arasındaki dostluğun bir düşmanlığa dönüşmesinin tohumları da burada atılır; çünkü Robert, karısına farklı bir düğüm bağlayan Alfred’ı karısının ölümünden dolayı suçlamaktadır. Daha sonra her ikisi de kendi yolunda ünlü birer sihirbaz olur; fakat rekabet duygusu ve birbirlerine karşı sahip oldukları obsesif duygular onları birbirlerinin gösterilerini sabote etme ve birbirlerine zarar verme yoluna sokar. Alfred, Sarah ile evlenir. Bernard Fallon adlı bir mühendisle çalışan Alfred’ın yaptığı ‘’Transported Man’’ gösterisini çözemeyen Robert, daha sonra Alfred’ın günlüğüne sahip olur ve bu günlük onu Nicola Tesla’ya götürür. Bu esnada biliminsanları Nicola Tesla – Thomas Edison arasındaki -Angier ve Borden arasındaki rekabete benzeyen bir-  rekabete de tanık olurken, Robert’ın sonunda Alfred’i alt edebilecek bir teknolojiye sahip olmasına şahit oluruz. ‘’The Real Transported Man’’ adını verdiği gösteriyle Londra’daki gösteri dünyasını domine eden Robert’ın gösterisinin seyircisi bu sefer Alfred’dır; fakat Robert onu tuzağa düşürür ve kendi ölümünden sorumlu tutulmasını sağlar. Alfred yargılanma sonucu asılır, son sözleri ‘’abra kadabra’’ olur. Ardından Robert Alfred’ın ikizi olduğu ortaya çıkan Fallon tarafından vurulur, karakterler geçmişi ve bu işi yapma sebeplerini konuşurlar. Ardından Fallon, makyajsız haliyle, kızına kavuşur. Fakat bu uğurda, bu çift kişilik dengesiz yaşam onun intihar eden karısını, iki parmağını, ikiz kardeşini ve daha birçok şeyi kaybetmesine sebep olur. Aynı şekilde Angier da karısını, daha sonra sevgilisi olacak Olivia’yı, ve onlarca klonunu kaybetmiştir. İki sihirbaz arasındaki bu obsesif duygularla dolu rekabet, çok pahalıya mal olmuştur. Halbuki Angier’ın ölürken söylediği gibi, asıl görmek istedikleri bu acı dolu dünyada seyircinin bir anlık bile olsa kandırılması ve gülümsemesidir. Nolan, bu filmde iki sihirbazın öyküsünü anlatırken aslında sinemanın da bir sihir aracı olduğunu ve kendisinin de bir sihirbaz olduğunu göstermek istermişçesine filmi kurgulamış ve çekmiştir. Bu sihir dolu hikayesini obsesif insanların nelere yol açabileceğini ve rekabetin nerelere kadar varabileceğini göstererek anlatmıştır. Bu noktada Tesla-Edison arasındaki ‘’rekabeti’’ de çok iyi yorumlayarak seyirciye sunmuştur. Sonuç olarak, hikaye olarak seyirciyi oldukça şaşırtan ve ‘’kandıran’’, içerdiği duyguları tam olarak iletebilen üst düzey bir filmle karşı karşıyayız.
Filmin türü için mistik bir drama/gerilim denilebilinir. Filmde gerçek anlamda bir ‘’narrator’’ yoktur ama film genel olarak birbirlerinin günlüklerini bulan iki rakip sihirbazın okumalarından/geçmişe gitmelerinden ilerlemektedir. Düz bir akış bulunmamaktır.
2. Mizansen
2.1. Dekor
Filmin genel olarak Tesla sahneleri, Tesla’nın son zamanlarını geçirdiği ve önemli deneyler yaptığı A.B.D.’nin Colorado Eyaleti’nde, bazı Londra sokak sahneleri Londra’da; diğer sahneler ise A.B.D.’nin California Eyaleti’nin Hollywood Stüdyolarında çekilmiştir. Dekor, tamamen Viktorya Dönemi karakteristiklerini yansıtacak şekilde dizayn edilmiştir. Viktorya Dönemi, adını Kraliçe Viktorya’dan alan (1837-1901), Birleşik Krallık’ın en güçlü zamanlarına denk gelmektedir. Bu dönemde Sanayi Devrimi gibi gelişmeler günlük yaşamı ve mimariyi de etkilemiştir. Filmde, -özellikle- İngiltere’de dış mekan çekimleri çok azdır, bu çekimlerde de dönemin etkileri set dizaynı olarak yansıtılmıştır. Binalar eski fakat yenilenmiş/yenilenmek üzere gibi durmaktadır, sanki hepsi restorasyon halindedir; çok iç karartıcı görüntüleri vardır. Mesela Londra’nın merkezindeki çekimlerde tek bir ağaç dahi görülmemektedir şehirde. Her şey çok yapay, insan elinden çıkmış durumdadır. Bunu Sanayi Devrimi sonrası binaların ve dolayısıyla şehirlerin daha çok ‘’fabrikalaşmasına’’ bağlayabiliriz. Binaların üstünde genellikle posterler bulunmaktadır ve bu posterler Londra’nın o şaaşalı dönemindeki gösterilerin reklamlarıdır, çoğunda sihirbaz şovlarının ilanları görülebilir; bu da dönemin altyapısı sağlamak ve seyirciye sunmak için konulmuştur.
Colorado’daki dış mekan çekimlerinde de set, gerçekten de Colorado’ya kurulmuştur. Elbette Colorado’nun 19.yy sonu, 20.yy başları zamanlardaki görüntüsü dekor olarak planlanmıştır. Angier’ın filmin daha başında Colorado’ya geldiği sahnede trenden iner ve adeta bir Western filmine özgü bir küçük tren istasyonu ile karşılaşırız. Şehrin uzaktan görünümünde Colorado tamamen ışıklandırılmalı olarak dekore edilmiştir (Londra’daki yer yer yetersiz ışıklandırmaya nazaran); bu da oradaki farklı bir biliminsanının (Nicola Tesla) varlığını vurgular. Yine Londra’daki dış mekanlar ile karşılaştırınca, Colorado, oldukça küçük bir kasaba ve doğanın içinde bir yer olarak dekore edilmiştir, bu noktada da A.B.D.’nin daha İngiltere kadar dünya sahnesinde büyük bir aktör olamadığını çıkartabiliriz. Tesla’nın evi ise, kendi içine kapanık bir biliminsanı için biçilmiş kaftandır. Issız ve sisli bir ormanın içindeki evinde kendi deneylerini ve araştırmalarını sürdürmektedir.
Filmin iç mekanları ise çoğunlukla sahne ve sahne arkası dekorlarından oluşmaktadır. Londra’daki gösteri mekanlarının çoğu aslında Los Angeles’deki eski gösteri mekanlarıdır. Sadece o dönemin şartları ve Londra’daki trendler düşünülerek tekrardan dekore edilmiştir. Genelde ünlü sihirbazların şovlarının olduğu gösteri mekanları Viktoryan dönemin özelliklerini yansıtır: büyük salonlar, büyük perdeler, soluk renkli bir dekorasyon. Sahne arkası ise her türlü sihirbazlık aletlerinin olduğu şekilde dekore edilmiştir. Sihirbazlar kariyerlerinde ilerledikçe gösteri yaptıkları mekanlar da büyür, daha gösterişli hale gelir dekorasyonları. Borden’ın kariyerine başladığı yer ise, özellikle işçi sınıfına özel küçük bir salon olarak dekore edilmiştir; burada Borden’ın işçi sınıfı kökenli bir karakter olmasının vurgusu yapılmaktadır. Karısıyla da burada tanışacaktır. Neredeyse sıfırdan başlayarak kariyerinde yükselecek, egosu ve problemleri de bununla doğru orantıda yükselecektir. Daha sonra abartılı süslü restoraunt dekorasyonları da bu dönemin burjuva sınıfının nasıl yaşadığını gösterir şekilde dizayn edilmiştir. Tesla’nın evinin iç mekanı ise kocaman bir atölyeden ibarettir. Tesla’nın kendi ‘’ilginç’’ deneylerini gerçekleştirmek için çok uygun bir mekandır.
2.2. Aksesuar
Film karakterlerinin etkileşime girdiği aksesuarlar arasında kırmızı lastik top en ön plana çıkan aksesuar olarak durmaktadır. Lastik top, ilk olarak Borden’ın ilk büyük numarası ‘’Transported Man’’de kullanılmıştır, Borden burada topu yere sektirir yavaşça ve kapıyı kapatır, diğer kapıdan tekrar belirir ve topu tekrar yakalar diğer ikizi sayesinde. Daha sonra kızı onu hapishanede ziyarete geldiği zaman bu top ile küçük bir numara yaparak kızını kandırır, her şeyin yoluna gireceğini söyler. Bu olay filmdeki birçok ‘’foreshadowing’’ elementinden de biridir, çünkü gerçekten de filmin sonundaki o ‘’mutlu’’ anda baba Borden kızına kavuşur ve tekrar kırmızı lastik topu gösterir. Aynı zamanda yine filmin sonunda abrakadabra der ve muhteşem bir kurguyla sahne Angier’ın üzerine gelen aynı kırmızı lastik top ile bağlanır ve Angier vurulur. Bu aksesuar kullanımı ve kurgu, filmin kendi ‘’prestij’’ aşamasının duygu yoğunluğunu en üst seviye çıkartan bir faktör olur. Gerçekten de belki de Borden, aynı kırmızı lastik topu kullanarak bir yerden bir yere ‘’transport’’ olmuştur.
Filmdeki diğer önemli aksesuarlardan biri de kuş ve kuş kafesi denilebilir. Gerek filmin hemen başında, gerek filmin ortalarında birçok gösteride basit bir gösteri olarak kuş yoketme ve tekrardan ortaya çıkarma numarası kullanılır. Genelde kullanılan kuş kafesi arasında kuş ezilir ve ölür, yerine başka bir kuş gösterilir (öbürüne kopyası kadar benzeyen bir kuş) ve gösterinin ‘’prestij’’ kısmı tamamlanır. Angier daha sonra kuşu öldürmeden bu numarayı geliştirmeyi başarsa da, daha sonra Borden bu gösteriyi sabotaj edecektir. Burada kuş ve kuş kafesinin aksesuar olarak kullanımı inanılmaz önemlidir çünkü tam olarak bunlar Angier’ın filmin ilerleyen kısımlarında Tesla’nın makinesi sayesinde kendini kopyalaması ve ‘’feda etmesi’’nin sembolik bir göstergesidir. Angier, kendi hırsında ve fedakarlığında artık o kuşa dönüşmüştür, sihire yenilmiş, sihirin bir aksesuarına dönüşmüştür.
Filmde sıkça kullanılan diğer önemli bir aksesuar ise şapkalardır. 19. yüzyılda özellikle bir moda haline gelen, modern zamanların simgesi melon şapka ve onların variantı silindir sihirbaz şapkası filmde sıkça görülmektedir. Özellikle silindir sihirbaz şapkası filmde karakterlerin etkileştiği bir aksesuar haline dönüşür: filmin hemen başında ilk sahnesinde yine bir foreshadowing elementi kullanılarak ıssız ve sisli bir ormanlıkta onlarca silindir sihirbaz şapkası gösterilmiştir. Bunlar Tesla’nın deneyinin sonuçları ve bizzat Angier’ın kendi şapkasıdır. Öte yandan; Angier ve Borden, amatörlükten profesyonel sihirbazlığa adım atalarken artık bir prestij simgesi olarak bu silindir şapkaları giymeye başlarlar.  Aynı şapka, Angier’ın önemli bir gösterisinde de temel aksesuar olarak kullanılmaktadır.
Filmdeki bir diğer ana aksesuar ise, Borden ve Angier’ın günlükleridir. Aslında bu günlükleri karakterler birbirlerine kendi rızaları ile vermişlerdir diyebiliriz. Ve bu günlükler üzerinden film flashbackler ile geçmişe döner ve ilerler. Günlükler filmde çok önemlidir çünkü Angier’ı Tesla’ya götüren de (aslında Borden’ın bi tuzağı olarak) bu günlüklerden biridir; ayrıca karakterlerin birbirlerini daha iyi anlamasını, aslında ikisinin de benzer karakterlerde olduklarını gösteren unsurlardır bu günlükler. İkisi de hırslarının ve ideallere ulaşmanın obsesifliğine esir olmuş insanlardır.
Filmde kullanılan iplere de temel olarak iki yerde aksesuar olarak rastlıyoruz: daha güçlü bir düğüm atıp Angier’ın karısının ölümüne sebep olan Borden, çift-kişilik idare ettiği hayatının getirdiği zorluklar sonucu bunalıma giren kendi karısı Sarah’ın ölümü de aynı tarzdaki iplerden olmuştur. Sarah, bu ipleri kullanarak kendini asmış ve intihar etmiştir. Bu sembolik kullanım, aynı şekilde her iki karakterin de ölümünün görünüşte Borden’ın kaynaklandığını, fakat Borden’ın bu ölümleri istemediğini göstermektedir.


2.3. Kostüm ve Makyaj
Filmde kostümler yine Viktoryan dönemi temel karakteristiklerini taşır. Neredeyse her erkek bir melon şapka ile gezmektedir, gösterilerde bile şapkalarını çıkarmazlar. Zengin bir burjuva/aristokrat aileden gelen Angier’ın giyimi, işçi sınıfından gelen Borden’dan her zaman daha gösterişli ve pahalıdır. Angier daha şık kıyafetler giyerken, özellikle kariyerlerinin başında Borden gösterişsiz, eski kıyafetler giymektedir.  Borden’ın karısı Sarah da yine işçi sınıfından gelmektedir ve filmin ilerleyen dakikalarında zenginleşseler bile, sade giyimini terk etmemiştir. Öte yandan Olivia, filmde her iki erkeği de etkileyen ve bir şov-kızı karakter olarak ön planda olduğundan genellikle daha gösterişli ve açık kostümler giyinmektedir.
Filmde makyaj çok önemli bir unsur olarak ön plana çıkmaktadır çünkü filmde öyle bir makyaj kullanılmıştır ki, çoğu insan Borden’ın aslında bir tek yumurta ikizi olduğunu anlayamaz. Alfred Borden ve Fallon aslında Christian Bale tarafından oynanmıştır fakat Fallon’un makyajı tam anlamıyla kusursuzdur, Bale bambaşka bir insana dönüşmüştür. Değişik bir sakal tarzı ve bıyık, ve sarıya çalan uzun saçlar Fallon için kullanılmıştır. Ayrıca yapılan makyaj, onu daha şişman göstermektedir. Bunun dışında kadın karakterlerin makyajları oldukça sadedir, özellikle Sarah her zaman sade bir makyajla karşımıza çıkar. Olivia ise, özellikle gösteri zamanları doğal olarak aşırı makyajlı olarak gözükmektedir, gösteri sırasında daha fazla dikkat dağıtmak ve kadınlığını vurgulatmak için.
2.4. Oyunculuk
Filmde genel olarak bilinen, kendini ispatlamış film yıldızları oynamakta. Hugh Jackman (Robert Angier), Christian Bale (Alfred Borden), Michael Caine (Cutter) ve Scarlett Johansson (Olivia)’ı bunlar arasında sayabiliriz. Yönetmen Christopher Nolan’ın daha önce The Batman Begins’de Michael Caine ve Christian Bale ile beraber çalışması şüphesiz bu film için bir artı. Çünkü yönetmen ve oyuncu birbirlerini ne kadar iyi tanır ve anlarsa, sonuç o kadar iyi olacaktır denilebilir. Michael Caine gibi usta bir oyuncu, Cutter rolünün hakkını tam anlamıyla vermiş; aslında olaylara üçüncü bir gözle bakan bir hakem, bir mentor gibi Cutter karakteri, Angier’la olan işbirliği daha sonra Angier’ın gerçek yüzünü görmesiyle beraber Borden’a kaymakta. Tüm bu duyguları çok iyi yansıtmış denilebilir. Christian Bale ise Borden ve Fallon karakterlerinin her ikisini de –şahsi fikrim- harika oynamış filmde. Çünkü farklı karakterlere sahip ikiz kardeşleri aynı filmde oynamak, hiç de kolay olmasa gerek. Sarah’ı seven Borden daha sakin ve mütevazı iken, Olivia’yı seven Borden ise her zaman daha heyecanlı ve atak, biraz da kendini beğenmiş. Bu olguların her ikisini de Bale çok başarılı bir şekilde aktarmış perdenin ötesine. Hugh Jackman’ın performansı ise yer yer çok iyi, yer yer normal seviyede.  Dramatik anlarda daha inandırıcı bir performans gösterebilirdi diye düşünüyorum.
Yönetmen Nolan filmde bu starları ön plana çıkartırken, arkaplanda diğer oyuncular da çok başarılı iş çıkarmış. Nicola Tesla rolündeki ünlü müzisyen David Bowie, gerçekten çok ilgi çekici. Aksi karakteri ve tarzı ile ünlü müzisyenin Nicola Tesla gibi daha ‘’düz’’ fakat dahi bir adamı oynayabilmesi çoğu kişi tarafından güven oyu alamayabilirdi; fakat Bowie gerçekten çok iyi bir şekilde hayat vermekte Tesla’ya. Kullandığı abartısız mimikler ve sakin haliyle bir hayli mistik bir hava katmış Bowie, bu da Tesla’yı tanımlamak için uygun bir kelime olacaktır gerçek hayatta da. Tesla’nın yardımcısı rolündeki Andy Serkis de bu küçük rolünün hakkını veriyor. Borden’ın karısı Sarah da iyi bir performans sergilemekte. Özellikle Borden’ın çift-kişiliği sebebiyle değişen davranışları karşısında Sarah, gittikçe psikolojik olarak çöküşe giriyor. Bu gel-gitlerin üstesinden çok iyi gelmiş oyuncu Rebecca Hall. Verdiği tepkiler, mimikleri çok başarılı ve inandırıcı. İntihara giden yolda verdiği sinyalleri seyirciye çok iyi aktarmakta.
2.5. Aydınlatma
            Filmin yönetmeni Nolan, genel olarak filmlerinde yapay ışıklandırma kullanmaktan pek hoşlanmayan bir yönetmen olarak tanınır. Bu geleneği The Prestige filmindede deneyimliyoruz. Filmin büyük bir kısmında doğal ışık kaynakları aydınlatma için kullanılmıştır.
            Filmin başında duruşma sahnesinde yan aydınlatmanın örnekleri görülebilir ki yan aydınlatma net duygunun olmadığı anlar için idealdir, tıpkı bu sahne gibi. Filmin geri kalan kısmında da yan aydınlatma önemli yer kaplar, bu da ışık kaynağı olarak doğal kaynakları kullanmanın sonuçlarıdır. ‘’Low Key’’ ışıklandırma tekniği filmde temel aydınlatma unsurlarındandır, neredeyse tüm film boyunca karakterlerin bir tarafının karanlık, bir tarafının aydınlık olduğunu görürüz aydınlatma açısından. Bu low key aydınlatmanın gereğidir ve filmdeki neredeyse tüm karakterlerin ‘’gri’’ tonda karakterler olduğunu belirtiyor olarak yorumlanabilir. Ayrıca bu teknikler filmin gizemli havasına olumlu yönden katkı yapmaktadır.
Sahne gösterileri sırasında da genellikle ön aydınlatma kullanılmıştır, bu aydınlatma ile sahnedeki sihirbaz net bir şekilde öne çıkarılmıştır (gösterinin ve sihirbazlığın doğası gereği). Scarlett Johansson’ın canlandırdığı Olivia karakterinin bulunduğu sahnelerde de ön aydınlatma görülmektedir, bunun da sebebi Olivia’nın estetik olarak yüzünü ve gözlerini görebilmek (tıpkı bunlardan etkilenen Borden ve Angier gibi) ve bunların vurgulanmasıdır.
3. Sinematografi
Nolan, görüntü yönetmeni olarak neredeyse tüm filmlerinde beraber çalıştığı Wally Pfister ile The Prestige için yine bir araya gelmiştir. Pfister’in sinematografisi 2007 Oscar adaylığı ile taçlanmıştır.
3.1 İmaj Genel Renk ve Kontrast
            Film genel olarak yüksek bir görüntü kalitesine sahip. Filmde pek bir ‘’grain’’e rastlanmıyor, olabildiğince net bir imaj var. Bu da filmin görüntülerini olabildiğince realistik ve profesyonel yapmış. Zaten Nolan’ın diğer filmlerinden de realistik bir tarza sahip olduğu bilinmektedir (ileri/alternatif teknolojiye bağlı, ‘’hayale’’ kaçabilecek unsurlar içerse bile oldukça realist filmlerdir). Dijital kameraların ISO ayarları da düşük tutulmuş gözükmekte. Bu da filme daha karanlık bir hava katmış, yönetmenin de isteyebileceği gibi.
            Aynı doğrultuda, filmindeki renk kontrastı da yüksek tutulmuş denilebilir. Böylece filmin gerçeklik duygusu aktarılmış ve aynı zamanda karakterlerin düşüşleri-yükselişlerindeki sihirbazlık gösterilerindeki renk farklılıkları ve karşıtlıkları daha da vurgulanabilinmiş.
            Filmin imajındaki temel renk ise mavi ve mavinin tonlarıdır. Filmdeki çoğu sahne mavinin ve tonlarının dominasyonları şeklinde geçmektedir. Filmin afişinde dahi mavinin bu ‘’donuk’’ tonu kullanılmıştır. Mavinin tonlarının bu egemenliği sadece bazı karanlık sahnelerde karakterlerin yüzüne sarı ışığın vurmasıyla az da olsa kaybolmaktadır (örneğin, filmin sonundaki yüzleşme sahnesindeki gibi). Bunların dışında mavinin üstünlüğü bulunmaktadır. Bunun sebeplerini arayacak olursak, mavinin sahne ışığını ve filmde önemli bi yer kaplayan Tesla’nın mavi elektrik saçan icadını temel aldığını görebiliriz. Filmdeki mavi tonu, bunları sembolize etmiş olabilir; aynı zamanda filme yine gerçekçi ve ‘’ciddi’’ bir hava katmaktadır. Ayrıca özellikle Nolan ve Pfister’in beraber çalıştığı Inception ve Dark Knight serisi (Batman Begins haricinde) gibi filmlerde de mavi renklerin dominasyonu çok kolay olarak farkedilmektedir, bu renk kullanımı yönetmenlerin bir imzası haline gelmiştir.
           

3.2 Kamera Hareketleri
            Filmde kamera hareketleri kısıtlı olarak kullanılmıştır. Bu sayede ‘’self-conscious’’ etkilerden uzak durulmuştur. Nolan, filmlerinin her bir karesinin pür dikkat izlenilmesini ve seyirciyi anlattığı hikayeye inandırmayı istemektedir. Filmde slow motion, flow motion, POV gibi kamera hareketlerinden de uzak durulmuş. Tüm bunlar filmin gerçekçi çizgisine uymaktadır.
            Filmde özellikle dış mekanlarda karakterleri takip ederken, kayan bir kamera kullanılmış. İç mekanlarda da, özellikle gösteri sahnelerinin başında karakterlerimizin mekanda izleyici olarak bulunduğunu gösterirken yine bu kayma tekniği kullanılıyor, uzaktan sahneyi çekerken de yatay bir kayma var. Angier’ın Colorado’yu ilk defa gördüğü sahnede ise yukarıya doğru kamera kaydırılmış, böylece şehrin uzaktan manzarasını Angier ile beraber aynı anda deneyimliyoruz.
            Tesla’nın ampullerinin toplu şekilde aydınlandığı sahnede, Alley yerden bir ampülü alıp Angier’a gösterirken kameranın hareket seçimi burada ‘’tilt-up’’ olmuştur. Böylece yerdeki ampüle odaklandıktan sonra Alley’in yüzündeki gurur ifadesine direk bir geçiş yapılıyor. Borden’ın karısına sürpriz yaptığı sahnede, ailesine bir anahtar gösteriyor ve bunun hemen karşılarındaki evin anahtarı olduğunu belirtiyor; bu sahnede de tilt-up kullanımı var, evin kapısı aşağıdan yukarıya doğru yavaşça çekiliyor ve bu noktada -yönetmenin de istediği gibi- evin değeri ve büyüklüğü vurgulanıyor. İşçi sınıfı kökenli Borden’ın artık kazandığı parayla bu tarz bi evi alabileceği gerçeği ile tanışıyoruz. Angier’ın kapıyı açıp aşağıya düştüğü gösteride ise bu aşağı düşmenin hemen öncesinde yerdeki gizli kapağın açılışı tilt-down kamera hareketiyle gösterilmiş; Angier’ın diğer gösterisinde de kendini su tankına hapsedişi de tilt-down olarak deneyimliyoruz. Aynı hızlı geçişi Borden’ın idam sahnesinde de görebiliyoruz, kamera tilt-down hareketiyle aşağıya çok hızlı bir şekilde iniyor ve kurguda ikinci çekime geçiliyor. Aynı tarzda çekilen bu sahnelerin karakterlerin ortak kaderini, yani ölümü simgelediği söylenebilir.
            Filmde ‘’pan’’ hareket tekniği ise çok daha az tercih edilmiş. Bunlardan birini Tesla’nın evinin yandığı sahnede deneyimliyebiliyoruz. Angier evin yandığını farkettiği anda kamera pan hareketiyle sağa dönüyor ve biz de evin yandığını görüyoruz. Bunun dışında, Angier’ın dublörünün provası sahnesinde Angier’ın dublörü Angier’ın emsalsiz olmadığını vurguladığı anda kamera her iki karakterin etrafında yuvarlaklar çiziyor. Burada tıpkı Angier gibi izleyici de dublörü analiz ediyor, onun kendi yerine geçip/geçemeyeceğini süzerken bu duygu kamera hareketiyle de seyirciye aktarılıyor.
            Filmdeki önemli bir diğer kamera hareketi ise, karakterlerin yüzüne yapılan ‘’zoom in’’ hareketidir. Özellikle Angier ve Borden birbirlerinin günlüklerini okurken kamera çok yavaş bir şekilde sahnenin zirve (climax) anına kadar yüzlerine doğru yaklaşmaktadır (bu noktada karakterler özellikle bir farkındalık yaşamakta ve düşüncelerini yoğunlaştırmaktadır). Bu yavaşlık, zirve anını daha da estetikleştirmektedir aynı zamanda self-conscious etkisi de olabildiğince azdır. Aynı kamera hareketini ikilinin filmin sonunda yaptığı hesaplaşmada da görürüz; kamera çok yavaş bir şekilde sahnenin sonuna kadar zoom in yapmaktadır. Konuşma ilerledikçe bu sayede karakterlerin yüz ifadelerine daha çok odaklanır seyirci.
            Filmde kamera hareketleri genelde kısıtlı kullanılsa da, ikili konuşmaların olduğu sahnelerde kamera milimetrik hareketlerle sağa, sola, yukarıya ve aşağıya oynamaktadır düzensizce. Öyle ki, bu hareketler dikkatle izlenilmedikçe anlaşılmaz. Nolan’ın bu filmi daha hızlı çekebilmek için genellikle el kameraları tercih ettiği bilinmektedir, sebebi bu olabilir. Bu hareketlerin, kamera hareketlerinin kısıtlı olarak kullanıldığı bu filme biraz daha dinamiklik kattığı yorumu da yapılabilir. Konuşmanın tansiyonuna göre bu kamera hareketleri daha da şiddetlenebilir; Borden’ın kardeşine kızdığı sahne ve Borden’ın Angier’ın arkasından hapishanede bağırdığı sahne örnek olarak verilebilir.
            3.3 Plan Ölçekleri
            Filmde daha çok dar açılar tercih edilmektedir. Özellikle karakterlerin birbirleri arasındaki konuşmaları sırasında veya karakterlerin tepkiler aktarılacağı zaman tercih dar açı olmaktadır. Bu sayede karakterlerinin yüzlerindeki tüm ayrıntılar seçilebilmektedir, bu da gerçekçi iddiasında olan bir film için önemli bir noktadır. Bunun dışında, özellikle gösteri sahnelerinde sık sık geniş açı kamera kullanımı vardır. Bu sayede izleyiciler genellenmiştir, hepsinin kafalarının boyları ve görünüşleri hemen hemen aynıdır; seyircinin dikkati de sahneye çekilmektedir. Aynı zamanda, Angier’ın Colorado’ya uzaktan baktığı sahnedeki gibi veya Tesla’nın evinin uzaktan görünümü gibi çoğu aşırı-uzak/uzak çekimlerde de geniş açı kullanımı vardır, görüntüde bozukluk olmadan şehir/ev ayrıntıları görülmektedir bu sayede.
            Kadraj tercihlerinde ise genellikle yakın planlar tercih edilmiştir, böylece karakterlerin duyguları/tepkileri en iyi şekilde yansıtılabilmiştir. Bazı günlük sahnelerinde ve gazete ilanı sahnelerinde ise detay plan kullanılmıştır, günlükte/ilanda yazılanın vurgulanması amaçlanmıştır. Özellikle gösteri sahnelerinde de genel çekim kullanımı vardır mekanı tanıtma amaçlı. Colorado’nun ve Tesla’nın evinin uzaktan görünümü, gösterilerdeki bazı çekimler de uzak çekime örnek olabilir.
            Filmde bol miktarda ikili çekim planı (Amerikan) da bulunmaktadır, karakterlerin arasındaki diyaloglara/tepkilere/hareketlere bağlı bir film için elzem bir tekniktir (tıpkı tanıtımında denildiği gibi, ‘’Are you watching closely?’’). Omuz üstü çekim planı da bu doğrultuda kullanılmaktadır. Yine aynı amaçla bu sahnelerde konuşan karaktere fokuslama yapılmaktadır (özellikle omuz üstü çekimlerde, arkası dönük karakter flu kalmaktadır) ve arkaplan genellikle tamamen flu bırakılır.
            Angier’ın ‘’The Real Transported Man’’ gösterisinin prestij kısmında klonunun tekrar yukarıda belirdiği anda alt açı kullanımı vardır, bu da Angier’ı olduğundan daha uzun ve heybetli göstermektedir; şovun amacıyla tamamen örtüşmektedir.
4. Kurgu
Filmin kurgusundan sorumlu olan Lee Smith, daha önce The Dark Knight Serisi, Inception gibi filmlerde de yönetmen Nolan ile çalışmış bir kurgucudur.
4.1 Geçişler
Filmdeki geçişlerin neredeyse tamamı kesmelerden ibaret. Gerçekçi tarzda olan bir yönetmen olan Nolan’dan da beklenen de bu olmalıdır. Filmde sadece bir yerde eriyerek geçme kullanılmıştır, o da filmin en son sahnesinde Tesla’nın evinin bulunduğu ormandaki melon şapkaların gösterilmesinde kullanılmıştır. Önce şapkalara erime olur, sonra tekrar geri dönüş de erime ile yapılır ve filmin son sahnesi gösterilir: su tankında bulunan bir Angier klonu. Böylesine realist ve karanlık bir filmde eriyerek geçişler absürd olabilirdi, Nolan da bu sebeple belki de sadece en son sahnede, filmin de giriş sahnesi olan, Angier’ın kopyalarıyla aynı anlamda olan melon şapka topluluğunu göstermek için kullanmış eriyerek geçişleri; bu da sahneye daha ‘’dramatik’’ bir hava katmış.
Filmde ayrıca normalde pek kullanılmayan ‘’renge düşme’’ tekniği kullanılmıştır; bu kullanımın da hemen filmin başında olması dikkat çekicidir. Filmin başında, şapkalı sahneden sonra filmin mottosu olan ‘’Are you watching closely?’’ denmektedir ve siyaha düşülmektedir. Birkaç saniyelik siyah renk gösteriminden sonra Cutter’ın küçük gösterisi ve anlatısı başlamaktadır. Bunun anlamı, seyircinin soruya yoğunlaşmasını sağlamak ve daha dikkatli izlemeye davettir; zira filmin de derdi tam olarak budur. Nolan, filmi öyle kurgulamıştır ki izleyici her an merak içinde kalacaktır. Daha sonra Zamansal Sıralama bölümünde de bahsedileceği gibi, Nolan’ın kurgusu da bir sihirbazlık örneğidir.
Daha önce denildiği gibi, film tamamen kesmelerden oluşmaktadır. Bu kesmelerin keskinliği ise sahneye göre değişmektedir. Genelde çok sık kesmeler vardır filmde, bu kesmeler kameranın genel olarak aktif olmaması faktörünü nötralize etmektedir. Karakterler arasındaki kesmeler genellikle her konuşan kişinin sözüne başladığı anda gerçekleşmemektedir, karakter konuşmasını bitirir, kamera biraz daha onda bekler, bu sırada öbür karakter konuşmaya başlamıştır ve birkaç saniye içinde konuşmakta olan karaktere kamera geçer. Konuşma sırasında ise tekrar diğer karaktere ara bir geçiş olabilir. L-cut adı verilen bu teknik sık olarak kullanılmıştır özellikle omuz üstü planı ile çekilen sahnelerde. 
4.2 Zaman Sıralama
Filmin zaman sıralaması, bir başka Nolan filmi Memento kadar devrim yaratacak tarzda olmasa da, oldukça özgün olarak kurgulanmıştır. Nolan’ın filmlerinde en çok dikkat ettiği unsurlardan biri de hep zaman akışı olmuştur. Daha filmin başında da denildiği gibi, tüm sihirbazlık gösterileri üç kısımdan oluşmaktadır: vaat, dönemeç ve prestij. Aynı şekilde Nolan filmini de bu şekilde kurgulamıştır sinemanın bir sihir olduğunu anlatmak istercesine. Filmin hemen başında vaat olarak bize ‘’normal’’liği gösterir, daha sonra dönemeç ile sıradışı bir noktaya getirir filmi, ve en sonunda prestij kısmıyla bağlamayı yapar.
 Filmde birden fazla zaman akışı vardır ve bunlar düzensiz olarak seyirciye sunulmaktadır. Filmin bu açıdan oldukça karışık bir kurgusu vardır. Borden’ın Angier’in ölümüne tanık olduğu an ve duruşma ile başlayan film, Borden’ın eline geçen Angier’ın günlüğü okumasıyla ‘’flashback’’ olarak geriye dönüş yapar. Daha sonra Angier’ın Borden’ın günlüğünü okumasına tanık olunmaktadır ve yine bir flashback yaşanır flashback içinde ve daha eski tarihlere, aralarındaki ‘’dostluğun’’ başlarına dönüş yapılır. Daha sonra tekrar karakterler kendi normal zaman akışına döner. Bu şekilde film, sonlara doğru aynı zaman dilimine doğru evrilir ve Angier’ın boğulduğu (ve filmin başında gösterilen) sahneye tekrar geldiği anda, tek zaman diliminde devam eder. Fakat karakterler aralarında konuşurken kurguda tekrar kısa flashbackler olmaktadır, özellikle Borden’ın ve Angier’ın birbirlerine büyük sırlarını anlattığı son hesaplaşmada bu kısa flashbackler oldukça fazla kullanılmıştır.

4.3 Ritm
Filmde Nolan müzik eşliğindeki ritmik ilerleme gibi olabildiğince ‘’self-conscious’’ unsurlar tercih etmekten olabildiğince kaçınmıştır. Burada yine filmin gerçekçiliği esas alınmaktadır. Filmde tekrar ederek ilerleyen sekanslar olarak üst üste yapılan sihirbaz gösterileri örnek olarak gösterilebilir. Bunlarda genel olarak ilk deneme başarılı, sonraki ise rakip sihirbaz tarafından müdahale edilerek başarısız olmaktadır. Filmde böyle bir tekrar saptanabilir.
Filmdeki bir diğer ritm unsuru da aşırı hızlı kesmelerin tekrarı sonucunda oluşan bir ritmdir. Filmdeki en keskin kesmeler ise karakterlerin günlükleri okuduktan sonraki sekanslara geçişler sırasında yaşanmaktadır. Ayrıca Borden’ın idam sırasında ve Angier’ın gösteri sırasında düşmelerinde ise tilt-down sonrası aşırı hızlı kesilerek başka bir imaj verilmiştir, bu da olayı daha hızlı ve ‘’keskin’’ olarak algılanmasını sağlamıştır. Özellikle Borden’ın idam sahnesinde Borden abrakadabra der ve iki kesme ile kırmızı topun Angier’a doğru yuvarlanmasına geçiş yaparız. Filmin anlatımını en güçlendiren kurgulardan biri de buradadır. Bu hızlı kesim tekniği Sarah’ın intiharı sırasında da kullanılmıştır ve bu kesinlikle tesadüf değildir, her üç karakterin de ortak kaderi olan ölüme vurgu yapılmaktadır bu kurgu ile.
5. Ses
Yönetmen Nolan filmin sesi için daha önceden The Dark Knight serisinde ve Inception’da beraber çalıştığı, bu filmlerden iki Oscar ödülü alan Richard King ile çalışmıştır.
5.1 Konuşma
Sesin diğer tüm unsurları post-prodüksiyonda tekrardan yaratılabilir/eklenebilir fakat konuşmalar ve oyuncunun sesleri tekrardan üretilemez. Bu sesler oyun dahilindedir. Bu nedenle bu sesleri temiz bir şekilde ve oyuncunun performansıyla alabilmek önemlidir. The Prestige filminde de bunun başarıyla yapıldığını görebiliyoruz.
Filmin hemen başındaki bir sihirbazlık numarasının bölümlerini sekans, Cutter’ın sesinden seyirciyi filme hazırlamaktadır. Cutter rolündeki Michael Caine halihazırda ses tonunu en iyi kullanan aktörlerden biri olarak sayılmaktadır ve sesi gerçekten etkileyicidir. Hemen filmin başında bu tok sesin anlatıcılığı üstlenmesi etkileyicidir. Filmin ilerleyen anlarında da kullandığı ses tonuyla karakterinin ‘’mentor’’ özelliklerini tamamen yansıtmıştır.
Sırp kökenli ünlü bilimadamı Nicola Tesla’yı başarıyla canlandıran David Bowie aynı zamanda kullandığı ses tonu ve aksanıyla da başarılıdır filmde. Tesla’nın Balkan/Sırp aksanını çok iyi şekilde yansıtmıştır.
Bunun dışında Borden’ı canlandıran Christian Bale’in ses kullanımı da oldukça başarılıdır. Vurgulu konuşma tonu kendisinin heyecanlı, korkusuz, kaybedecek pek bir şeyi olmayan işçi sınıfı kökenli karakterine uymaktadır. Öte yandan daha elit bir tabakadan gelen Angier ise daha alaycı bir ses tonuna sahiptir genel olarak.
Filmdeki bir diğer başarılı ses performansı veren oyuncu ise Sarah rolündeki Rebecca Hall’dur. Özellikle filmin ilerleyen bölümlerinde yaşayacağı ruh hali ve psikolojisinin bozulmasını çok iyi betimleyecektir kullandığı ses tonuyla, duraklayarak konuşmasıyla ve performansıyla.
5.2 Efekt
Filmdeki ses efektleri kullanımı da genel olarak iyi seviyededir. Gerçekçilik takıntısı olan Nolan için elbette gerçekliği sağlayacak ses efektlerinin de önemli bir yeri olacaktır. Filmin hemen başında Angier’ın gösterine sızmaya çalışan Borden güvenlik tarafından durdulur ve buradaki o ‘’müdahale’’ sesi oldukça gerçekçidir. Tesla’nın makinesinden çıkan elektriklerin sesi de başarılı bir şekilde oluşturulmuş. Bunların dışında at arabası sesi, kafes kapatma sesi, silah sesleri ve kuş sesleri oldukça profesyonel hazırlanmıştır.
Filmdeki mekanların olağan ses tasarımları da başarılıdır. Örnek olarak Borden hapishane atölyesinde çalışırken arkaplandaki çalışma sesleri verilebilir. Borden’ın Angier’la dışarıda buluştuğu andaki yağmurun sesi gerçekçi bir şekilde aktarılmıştır.
Bunların dışında, filmde bazı ‘’diagetic’’ sesler de vardır. Örneğin Angier’ın gösterisi sırasında bir trampet çalmaktadır kısa olarak. ‘’Off screen’’ olan bu ses karakterler ve seyirci tarafından duyulmaktadır, bu da onu diagetic bir ses yapmaktadır.
5.3 Müzik
Nolan filmin müzikleri için David Julyan ile çalışmıştır. Nolan-Julyan işbirliği yönetmenin Memento ve Insomnia gibi ilk dönem filmlerinde de bulunmaktadır. Fakat Nolan daha sonra The Dark Knight ve Insomnia gibi daha ‘’epik’’ ve daha büyük yapımlar için daha farklı tarzdaki müzisyenlerle çalışmıştır.
Film müziklerinin yapımında ve David Julyan’ın bestelerinin icrasında bir orkestra çalışmış. Film müziği klasik müziktir ve orjinal olarak sadece bu film için bestelenmiş müzikten oluşmaktadır. Filmin genel karakterine tam olarak uymaktadır. Soundtrack albümü de çıkmıştır ve albüm; vaat, dönüş ve prestij olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır tıpkı filmdeki anlatıya göre.
Filmin müziği yapı olarak epik tarzda değildir ve genellikle sahnenin gereği olan gerilim, gizem veya üzüntülü bir anı betimlemek için bestelenmiştir. Çok ön planda değildir ve aşırı sıklıkla kullanılmamıştır. Bu faktör de filmi daha gerçekçi bir noktaya itmektedir denilebilir.
Orjinal film müziği dışında, film bitince jenerikte Radiohead’in solisti Thom Yorke’un Analyse adlı parçası çalınmaktadır. Bu parça film için bestelenmemiştir, Yorke’un 2006 çıkışlı albümünden bir parçadır fakat filmin jenerik kısmında kullanılmıştır. Filmin çarpıcı sonu, yani prestij kısmının hemen ardından çalmaya başlar ve her ne kadar filmin genel yapısıyla ilgisi olmasa da, jenerik için seçilebilecek ne güzel parçalardan biridir. Özellikle The Prestige gibi bir film için çok uygun bir seçim olmuştur, şarkının sözlerinden de filme refere edilebilecek bazı bölümler seçilebilir, tıpkı şarkının adı ‘’Analyse’’ gibi.

1 yorum:

  1. Wynn Casino - Largest Live Poker Room in Las Vegas - KTNV
    The 전주 출장마사지 Wynn 강원도 출장마사지 Las Vegas offers an unparalleled travel experience 이천 출장마사지 with 50000 남원 출장마사지 square feet of 포항 출장안마 poker tables, an expansive array of live action poker,

    YanıtlaSil